Oyunun yazarı ve yönetmeni, Mitos-Boyut Yayınları'nın düzenlediği genç oyun yazarları yarışmasında ödül alan H. Can Utku. Oyunu 10 Şubat'ta Genç Tiyatro için sahnelediklerinde izleme şansım oldu. Hatta oyun sonunda yönetmen ve oyuncularla da konuşabildik. Üç Bölüm ve tek perdeden oluşan oyun, Galatasaray Üniversitesi Tiyatro Topluluğunun devamı niteliğinde olan ve 2005 yılında kurulan Öteki Hayatlar'ın 4.oyunu. Ekip şimdilik oyunlarını son derece konforsuz olan Beyoğlu Oyuncular Kahvesi'nin salonunda, kısıtlı imkanlarla sergiliyorlar. Son zamanlarda da özellikle Üstün Akmen'in eleştiri yazısından sonra, "nitelikli tiyatro izleyicisinin" bir nebze daha dikkatleri üzerlerine çektiler. Umarım ödüllü "Ölü Güvercin" oyunlarıyla da bu başarılarını pekiştirebilirler.
Oyun, 3 farklı kuşaktan kadın ve erkeğin, bir apartmanın 3 farklı dairesinde karşılaşmalarını anlatıyor. 3 bölümde 6 farklı figür, aynı 2 oyuncu tarafından oynanıyor(3-6-2). Her bölümde rolleri gereği giderek yaşlanan tipler sadece oyuncuların eylemleri ve giysileri ile verilmekte. Makyaj, dekor ve ışık hiç değişmiyor. Çeşitli aksesuarlar ile durumlar nitelendirilmeye çalışılıyor. Her bölümün başında, hem oyuncular hakkında hem de sahne hakkında önbilgi veren bir dış ses var. Diğer eleştiri yazılarında da belirtildiği gibi, bence de bu dış ses düşüncesi, oyunun en güzel ve yaratıcı eklentisi.
1.Bölüm
Oyunculukların "tavan yaptığı" yer olsa da, metnin en sığ ve saçma kısmı olarak değerlendiriyorum ben. Genç, güzel ve aykırı kızımız "eve erkek atar" ancak bu sefer sert kayaya toslar. Çünkü bu delikanlü, daha ünceki kurbanlardan üok farklüdür. Kız birlikte olmak için ikna etmeye çalıştık.a .ocuk müzikten, felsefeden, aşk ve sevgiden bahsetmektedir. Bu haliyle öykü, üzülerek söyleyeceğim ama hollywood filmlerinde sıkça kullanılan çok basit bir numaradan öteye gidememektedir. Hemen sevişmeyen kültür-sanat meraklısı erkek ve sabaha kadar dil dökmenize gerek kalmadan, tanımadığı bir adamla anında yatağa girmeye hazır bir kız. İkisi de her iki cins için popüler kültür tarafından "idealize" edilmiş partnerler olmuşlar.
Oyunculuklara gelince, Pelin Doğru ve Mustafa Eren ilk bölümde iyi bir ekip işi çıkartıyorlar. Rollerine bilinçle yaklaşıp, duygusal anlamda doğru kaynaklardan besleniyorlar. Sempatileriyle de seyircinin kalbini hoş tutmasını becerebilmişler doğrusu. Fakat yer yer aceleci tavırları yüzünden replikleri ve oyunları anlaşılamayacak hızlara çıkıyor, öyle anlarda da ister istemez "dikilcen mi orda" gibi sözler fırlayıveriyor ağızlarından. ilk bölümde beni rahatsız eden bir diğer nokta: Mustafa Eren'in izci selamı yaparak "yavru tilki" dediği yeri, soruyorum oyun sonunda. Cevaben "çocuğun ne kadar saf olduğunu nitelemek için kendim ekledim" diyor. Elbette olabilir, fakat bunu vurgulayacak başka yolları oturup partneriyle konuşmalı, yoksa sahiden havada kalıyor. Metinde altını çizdiğim sçylemler de olmadı değil. "Müzik" zevkleri ve kişiliklerle ilgili söylenen sözler, aklımda hala takılı kalmış durumdadır. Detaya girmeyeceğim, merak edin de gidip izleyin...
2. Bölüm
Bu sefer orta yaşta bir çift var sahnede. Sahne hazırlandığında, Pelin Doğru'nun geçirdiği değişim, yeni durumda yeni bir beden-enerji-ses yaratması görülmeye değer. İşte burada, bu tür aynı oyunculara farklı tiplerin oynatıldığı oyunlara tat veren şeyin, farklı sahnelerdeki kontrast olduğunu gösteriyor Pelin Doğru. Fakat, bu kontrastı veremeyen metin-reji ve M. Eren kendi kalelerini göz göre göre gol atıyorlar.
Yıllardır aynı yerde öğle yemeği yemişler fakat ilk defa Borsacı Adam cesaretini toplamış ve kadını evine davet etmiştir. İlk tablonun tersi, kadın önceleri biraz çekingen, fakat zaman geçtikçe yine her şey ilk tabloya dönüveriyor. Kadın, öpmek için dudaklarını uzatırken yavru tilki yine dans ediyor, resimden bahsediyor. En sonunda da... Canım söylemeyeceğim gidin izleyin işte.
3. Bölüm
Yaşlı emekli kadın ile yine yaşlı TV tamircisinin karşılaşması anlatılıyor. Karşılaşma gerçekleşene kadar yaşlı kadın camdan bakıp önceki bölümlere göndermeler yapıyor. Bütünlüğü sağlamak adına bu kısımlar iyi, fakat sonrasında ikili olarak ilişkiler yine çok yüzeysel ve yapay. Bu kısımda oyunculuklar konusunda yorum yapmayacağırm, zaten kendileri de biliyorlar, çok yazılıp çizilmiş. Kendiniz görün derim, gidip izleyin.
Karşılaştırmalar
Aynı "Karşılaşmalar" gibi 3 tablodan oluşan ve her tabloda 2 oyuncu barındıran, sanki biraz esinlenildiğini düşündüğüm, Neil Simon'un "Büyük Aşkların Sonuncusu" ismi ile Türkçe'ye çevirilip, İzmir Devlet Tiyatrosu'nca oynanan oyundan, Can Utku'nun çıkarması gereken önemli dersler var. Neil Simon kadın-erkek ilişkilerindeki aksaklıklara yaklaşırken, bunu çok gerçek, insancıl ve inandırıcı nedenlere dayıyor. Örneğin Neil Simon'un oyununda adam, kendisiyle sadece birlikte olmak isteyen kadına "biraz birbirimizi tanısak daha rahat olurum" diyerek, kadınla birlikte olamıyor. Adamın hevesine karşılık heyecanı hem izlenilirliği olan bir çatışma yaratıyor, hem de daha sağlam, gerçek duygularla yola çıkıyor.
Yenilikçi ve özgün ruhtan uzak olan oyun, "dış ses" fikrini bir kenara alırsak, tım bu beklentilerimi karşılıksız bıraktı. Eleştirmenlerin fazlasıyla müsamaha ettikleri böyle genç topluluklara, yaşça daha yakın olduğumdan belki biraz daha acımasız davranma hakkını görüyorum kendimde. Yine de aslında ben onlar için "iyi" bir şeyler yapmak istedim, bu yazımla. Çünkü böyle bir oluşumu meydana getirmek, ortaya somut yapıtlar koymak bu şartlar altında ne kadar zor çok iyi bilirim. Öyleyse bir kez daha... Lütfen gidip bu oyunu izleyin diyorum işte.
Gökhan ESENTÜRK