Tiyatro Öteki Hayatlar sahneledikleri ilk oyunlarından başlayarak hep dikkatimi ve ilgimi çekmiştir. Her yeni oyunlarında onlardan güzel bir çalışma göreceğime neredeyse hep emindim. Sahneledikleri son oyunda, Hasan Can Utku’nun yazıp yönettiği Üç Yapraklı Yonca’da da bu beklentimi boşa çıkartmadılar, hattâ daha da pekiştirdiler diyebilirim.
Üç Yapraklı Yonca bir kuşağın öyküsü. Buket ve Rıza. Seksen kuşağından genç bir kız ve erkek. Berlin duvarının yıkıldığı gün bir davette karşılaşırlar. Çekingendirler, utangaçtırlar. Birbirlerini tanımaya çalışırlar. Bu ilişki evliliğe kadar varır. Ama mutlu evlilik pek de uzun sürmez. Çift yirmibirinci yüzyıla boşanmış olarak girer. Seksenlerin genç, cevval atılgan, hayat dolu çifti yirmibirinci yüzyılda yorgun, bitkin, kızgın, kırgın ve küskündür artık. Yaşamlarının bundan sonrasında ne olacaktır? İşte bunu bilemiyoruz, hiç bilemiyoruz. Bu gelecek onlar için de en az bizim kadar meçhul…
Hasan Can Utku’nun bu oyununu izlediğimde genç yazarlara beslediğim umudun hiç de boş olmadığını bir kez daha gördüm. Bir yanda eski ve eskimiş oyunlar sahnelenirken, öte yanda yenilik adına bir sürü saçmalık sergilenirken, Şehir Tiyatroları seyirci çekmek için çalgılı çengili oyunlara başvururken Üç Yapraklı Yonca tiyatromuzda hâlâ güzel şeylerin yapıldığını da gösterdi bize. Oyun sorular soran, sorular sorduran, çağını sorgulayan bir yapıt. Oyunda en beğendiğim şeylerden biri de dili. Abartıya kaçmayan, büyük sözler söyleme çabasında olmayan, ama gençliğe ses yöneltmeyi oldukça başarıyla gerçekleştiren, onlarla aynı dili konuşan, onların sorunlarını gündeme getiren bir çalışma. Oyunda seksenli yılların duygusallığının nasıl maddeciliğe dönüştüğünü, sanal alemin romantikliği nasıl yerle bir ettiğini görüyoruz.
Buket ve Rıza rollerini iki genç oyuncu Eda Erman ve Ufuk Karagöz yorumluyor. H. Can Utku’nun satır aralarını başarıyla çizdiği rejisinde her iki oyuncu da son derece doğal ve yalın bir oyunculuk sergiliyor. İki kişilik oyunlar çok zordur. Oyunculardan birinin aksaması oyunu hemen dibe çeker, öbür oyuncunun da oyununu bozar. Bu oyunda temposu hiç düşmeyen bir ping pong maçı izliyor gibiyiz ve top bir kez olsun yere düşmüyor. Her iki oyuncuyu da yürekten kutluyorum.
Bir aşk ilişkisinin başlangıcını, evliliğe varan sonrasını ve daha sonrasını anlatan, bir kuşağın beklentilerini, heyecanlarını, umutlarını ve umutsuzluklarını, hayal kırıklıklarını gündeme getiren, bu kuşağı daha iyi anlamaya çalışan ve daha iyi anlamamız için yol gösteren, çağımızın insanını sahne ışıklarına çıkartan, bize tiyatro tadını, tiyatro hazzını yaşatan bir oyun. Gençlerimiz yok edilmeye çalışan tiyatromuz için bir umut. Gidin, görün, bu gençlerimize destek olun ve bu oyunu aranızda tartışın derim.